28 Haziran 2009 Pazar

gezi rehberi

28 Haziran 2009 Pazar
Harika bir Van gezisinin ardından ayağımın tozuyla not düşmeliyim.Cumartesi yaklaşık 1 saat gecikmeli olarak 11:30 gibi Van'a indik. Hemen orada görüştüğümüz okulun müdürünü aradık. Çok zamanımız varmışçasına 1 saat de onu bekledik. Evet, bir hayli söylendim beklettiği için. Ayıp etmişim. Hep böyle oluyor. Kızıyorum kızıyorum sonra üzülüyorum. İyi adammış Mehmet Bey. Telefonda ihtiyaçlarını sormak için aradığımızda ısrarla bir şeye ihtiyacımız yok, siz gelin yeter demişti. Anlam verememiştik. İhtiyaç var, neden söylemiyor demiştik. Dediği gibi, maddi yardımdan çok daha önemliymiş manevi yardım, idrak ettik. Sohbet ederken Doğubeyazıt'ın çok da uzak olmadığını söyleyerek yaptığımız bütün planı değiştirdi. İyi ki... Yanlarından ayrılıp Doğubeyazıt'a doğru gittik. Yaklaşık iki saat sürdü yol. 4 gibi Doğubeyazıt'a vardık. Sabahın 5'inden beri yollarda olmamıza rağmen henüz kahvaltı bile etmemiştik. O yüzden hemmen bir lokantaya atıverdik kendimizi. Yöresel yemek olan abdigör'den kalmamıştı. Memnuniyet garantili sac kavurma ve pirzolaya tav olduk mecburen. Ardından bir de çay keyfi iyi gider derken İshak Paşa Sarayı'nın 5'te kapandığını öğrenince yine yollara düştük. Merkezden yaklaşık 10-15 dk mesafedeki saraya çıktık ve görülmesi gereken yerler listesinin en önemlilerinden birinin üstünü çizdik :) Saray gerçekten Topkapı Sarayı'ndan daha ihtişamlı olduğu gerekçesiyle Paşa'nın azledilmesine sebep olacak kadar güzeldi. Keşke bilgilendirmeler daha fazla olsaydı da, bizim gibi hazırlıksız yakalananlar da saray gezisinden yeterince tatmin olabilseydi. Yine de çok güzeldi.Saat 6'ya doğru yine Doğubeyazıt'a döndük. Pasajları da gezmemiz gerektiğini tavsiye etmişlerdi. Gezdik. Şark Han'ın küçük kopyası gibiydi. Pek enteresan bir şey yoktu ama.

Giderken arka koltuktaki gezi rehberini almaya çalışırken zaten pek sağlam olmayan boynum hepten kötüleşti. Sevmesem de ilaç almak zorunda kaldım. Çok huysuzdum. İki günün ikisinde de eczanelere talim ettik.. :)

Ardından Van'a doğru dönüşe geçtik. Edremit'te güneşin batışını izlemeyi planlayarak. Fakat hesaba katamadığımız şey 15 meridyen doğuda oluşumuzdu.
Yolda çoban çocukları gördükçe durarak Doğubeyazıt'tan aldığımız çikolataları dağıttık. Oralarda anneleri çocuklara yabancılardan yemek almamayı öğütlemek zorunda değiller. Bu sayede hepsinin yüzündeki mutluluğa tanık olabildik!
Doğubeyazıt ile Van'ın tam ortasında kalan Muradiye Şelalesi ile gezi planımıza dönüş yaptık. Gürül gürül akan Muradiye şelalesine karşı çay içerek keyif yaptık.Dönüş yolunda Şeytan köprüsü diye bir kahverengi tabela gördük, hadi girelim dedik. Sonra bu özgür hareketimizle mutlu olduk :)

Van'a dönebildiğimizde saat 9'u geçiyordu. Van kalesini gezebilir miyiz diye bir yokladık fakat epey karanlıktı ve uyku da iyice bastırmıştı. Göle gidip inci kefali yemeye karar verdik. Sahildeki satıcılar çok komikti. Kendilerini hiç yok yere yormuyorlar. Biri geçerken herkes sırayla ne sattığını haykırıyor; "Haşlanmış mısır, soooğuk su", "Çekirdeeek", "Balık ekmeeek"... Sesleri de birbirne karışmıyor. Hiç boşuna efor sarf etmek yok :)

Gölde bir teknenin üst kısmında oturup Müzeyyen Senar eşliğinde yedik Van Gölü'nde yaşayan tek balık türü olan inci kefalini. Lezzetliydi.

Bir noktaya bağlı kalmamak için rezervasyon yaptırmamıştık gece için. Yatma vakti geldiğinde bakarız demiştik. Keşke o kadar rahat davranmasaymışız. Biraz dolaştıktan sonra neyse ki Otel Akdamar'da boş yer bulabildik. Çok fazla düğün vardı. Belki o yüzden hiçbir yerde boş oda yoktu. Gece 11'e yaklaşırken girdiğimiz oteli sabah 7 buçukta terk ettik. Bu sefer de mide bulantım için nöbetçi eczane aramaya koyulduk. Sanırım suyu kötü geldi. Ya da şımarıklık mı yaptım bilemiyorum :)

Saat 8:15 gibi Van Müzesi'ne gittik, henüz açılmamıştı. Önce kaleyi, sonra müzeyi gezelim dedik. Kaleyi Yasin ve Hakan gezdirdi. 8. sınıfa giden ve 8 yaşında olan Yasin :) Kaleden inişte iki yol vardı, ya geldiğimiz rahat yoldan inecektik, ya da zamanında 1001 merdiven denen fakat şu anda yarısı olmayan sarp yerden. Tabii ki ikinciyi seçtik :) "Vallaha helal olsun ablaya" tezahüratları içinde başarıyla tamamladık kalenin fethini :)Sonra, en can alıcı nokta olan Van kahvaltısı! :) Kahvaltı kültüründen uzak olmama rağmen sevdim. Adamlar biliyorlarmış da övüyorlarmış.Uçağın kalkmasına az kaldığından hızlıca Van Müzesi'ni de gezip (Yaşasın Müze kart :) ) havaalanına geçtik. Bizi bekleyen sürprizden habersiz.. 1 saat 20 dk gecikme!

Otobüs terminalini andıran havaalanının bahçesinde çimlerde kene saldırılarıyla bekledik uçağın saatini. Beklerken yanımızda iki erkek bir kızdan oluşan oldukça samimi gözüken bir grup vardı. Daire şeklinde birbirlerinin dizlerine yatmış filan. Uçağın kalkış saati gelip çattığında kalktık hep beraber. Yürürken bunlar tokalaştılar ve "tanıştığımıza memnun oldum" dediler! Kaldık :)

Son zamanlarda bütün yolculuklarda peşimizi bırakmayan bebek ağlaması eşliğinde şehrimize geri döndük. "Süperdi" diye diye...

Doğuya karşı çoğu önyargım yıkıldı. Orada da hayat var, insanlar var, sosyal bir yaşantı var. Parklar, caddeler, arabalar, tiyatrolar var. Türkiye'nin İstanbul'dan ibaret olduğunu düşünmek büyük gaflet...

Sanırım fark etmeden bir leylek sürüsü gördüm bu sene. Temmuz ortası Abant-Amasra, temmuz sonu Antalya gözüküyor şimdilik. Hadi bakalım :)

2 yorum:

kağan dedi ki...

Hocam, keyifli bir geziye benziyor...

neş'e dedi ki...

Hocam, keyifli ne demek, muhteşemdi, harikuladeydi! : )

 
naeknhu © 2008. Design by Pocket