29 Ocak 2009 Perşembe

dazlak

29 Ocak 2009 Perşembe

Bu da bana ders olsun. İşçilere eğitimlerde söylemeyi biliyorum, haklarınızı ve olanaklarınızı iyi öğrenin diye. Kelin ilacı olsa kendine sürer hesabı. Ne fırsatlar varmış elimde de görmezden gelmişim hepsini.

"Etrafın balık dolu, ama sen hep görmezden geliyorsun." demişti di mi Aygül teyze. Allahım ne kadar falcı oldum ben böyle :) Ama gerçekten biliyor dediklerinde baktırmıyorum kesinlikle. Geçen gün Süreyya hocalarda öyle bi' tanesi vardı. Ne dese çıkıyor, illa baktır dediler de, "yaşayıp göreceğiz nasılsa, heyecanı kaçmasın" dedim. Öyle de iradeliyim yani :) Yok canım, korkmak ne kelime...

28 Ocak 2009 Çarşamba

aziz bey'e gecikmeli cevap

28 Ocak 2009 Çarşamba
Aziz bey beni sobelemiş. Ama adresini filan değiştirince ben ne zamandır onu takip edebiliyorum sanıp nadiren döktürdüğü blogunu takip ediyormuşum sadece. Dün fark ettim ki çok daha sık yazdığı başka blogu varmış. Efendim, o blogda beni taa ne zaman mimlemiş.
"Tarihte herhangi bir zamanda bir yıl yaşam sürecek olsaydınız, hangi zamanı seçerdiniz?" Hemmen cevaplayayım:

1500'lerin ikinci yarısında (Kanuni ve Yavuz Sultan Selim dönemi) Karaköy'de ikamet eden bir yeniçeri olmak isterdim. Tabii bu durumda sadece zaman değil cinsiyet de değiştirmiş oldum. Öyle savaşçı ruhum olduğundan değil, bektaşiliğe olan yakınlıklarından ötürü. Bir kahvehanede, elimde közde pişmiş Türk kahvesiyle, bir Bektaşi dervişinin dizinin dibine oturup nasip almak... Akşam baba erenlerle demlenmek, sohbet etmek. İnsanlığı sorgulamak, O'na varmak... Edebiyatı ve musikiyi en içime çekmek. Dolmak, taşmak. Taşırdıklarımla yeni canlar beslemek...

"bir nefesçik söyleyeyim
dinlemezsen neyleyeyim
aşk deryasın boylayayım
ummana dalmaya geldim

aşk harmanında savruldum
hem elendim hem yoruldum
gazana girdim kavruldum
meydana yenmeye geldim

ben hakla oldum aşina
kalmadı gönlümde nesne
pervaneyim ateşişe
şemine yanmaya geldim

ben hakkın kemter kuluyum
kem damarlardan biriyim
aynı cemin bülbülüyüm
meydana ötmeye geldim

şah hatayidir özümde
hiç hilaf yoktur sözümde
eksiklik kendi özümde
darına durmaya geldim"

(şah hatayi)

hayvansın rıza

Hepimiz temelde hayvan değil miyiz? Öyleyiz. Farklı olarak içgüdülerimize hakim olabiliyoruz o kadar.

bal kaymak

Aziz Bey, bir sonraki Beyaz Cüce toplantısını kaçıramam biraz neşeli diyalog toplamam lazım demiş :) Artık büyüdüm malzeme vermiyorum desem de az önce Ümit’in ısmarladığı Nescafe bol kahveli 3’ü 1 arada üzerine bir şoparlığım aklıma geldi.
Bu bol kahveler ilk çıktığında ben de işe yeni başlamıştım. İş yerinde herkes kendi kahvesini kendi getiriyor filan heves ettim ben de. Gittim markete bi’ dünya sıcak suyla yapılacak içecek aldım. Bunlardan biri de Nescafe’nin bal rengi olanı. Üzerinde bol krema yazıyor hani. Ama ben haftalarca onu bal kaymak diye okudum, bal kaymak niyetine içtim, bal tadı aldım :) Üstüne üstlük Nescafe bal kaymak diye tavsiye ettim. Arayıp bulamadıklarında aa olur mu dedim :) Bol krema olmasın dediklerinde saçmalamayın dedim :) Sonra gizlice gidip de heceleyerek okuduğumda bol krema olduğunu anladım tabi. Bal tadıymış, hıh :)

27 Ocak 2009 Salı

çıkar ilişkisi

27 Ocak 2009 Salı
Az önce bir belgesel izledim, Body Atlas'ın Cinsellik bölümü. Daha önce de izlemiştim gerçi ama bomba cümleyi ihmal etmişim sanırım.

"Sevgiliye verilen tüm hediyelerin ve çiçeklerin temel bir amacı vardır; iki insanın özelliklerini karıştırıp bir insan yapmak."

Romantizm? O da ne :)

felaket tellalı

2 haftadır bir rahat nefes alamadık iş yerinde. Üst üste pek çok terslik. Önce muhasebeden Nazif Bey ölüverdi. Perşembe akşam "iyi akşamlar", cuma sabah "mekânı cennet olsun". Ardından Ufuk ile Hacı birbirine girdi abuk bir nedenden. Ufuk'un elinde fincan varmış ve Hacı'nın gözüne girmiş. Her yer kan. İki cerrahi müdahale. Görme şansı %50. Polisler filan. Derken Topkapı'daki fabrikada patlama. İşçiler şans eseri o anda başka bir yere geçmişler ve kimseye zarar gelmemiş. Bugün de Nazmi abiye tır çarptı fabrikanın önünde. En son durumu ciddiydi, beyninde ödem oluşmuş. Allah yardımcısı olsun.
Bunun dışında bir de 2008'in tüm kayıtları silindi. Stok, üretim hiçbir işlem yok. Tabii diğerlerinin yanında en az üzüldüğümüz. Ama bir garip haller var hani. Kurşun mu döktürsek yahu?

25 Ocak 2009 Pazar

1967

25 Ocak 2009 Pazar
Bilim ve Teknik dergisini ekinden habersiz aldım, otobüste açtım. Arasından elime Bilim ve Teknik Cilt:1 Sayı:1 düşüverdi. Ekim 1967'de yayınlanan ilk Bilim ve Teknik dergisi. Yazı karakteri, boyutuyla bire bir. Öylece bakakaldım birkaç dakika. İçindekiler de o kadar hoş ki. Bilim ve teknolojideki gelişmeler özellikle son 20 yılda o kadar hız kazandı ki, bir nevi bilim tarihi olmuş bu geriye dönüşler. Çok sevdim, çok

minnoş

Nimet hanım Abu Dhabi'ye gidiyor cuma günü. Ne kadar kalacak kim bilir. Eğer bir gün bir yerlere gelirsem, başarımın arkasındaki sır sensin dedi bugün. Eşşek sıpası :)

Yolu açık olsun. Her daim...

24 Ocak 2009 Cumartesi

sesli kitap gönüllüleri

24 Ocak 2009 Cumartesi
Birilerine faydanız dokunsun istiyorsanız, fakat bir türlü neresinden tutacağınızı, ne yapacağınızı bulamıyorsanız, işte fırsat. Yatağınızda keyif yaparken, koltukta ayaklarınızı uzatmışken okuduğunuz kitabı, mikrofona okuyun. Ve görme engelliler için oluşturulan sesli kitap kütüphanesine bir katkınız olsun. Hem sizin içiniz huzurla dolsun, hem onların aydınlanmasına bir katkınız olsun.

Peki nasıl mı? İşte böyle!
Düşündüm de, ben pek iyi bir iş kadını olabilirdim. Hem mutlu olduğumu da zannederdim. Ama iyi ki olamadım, olamıyorum. Ve gerçekten mutluyum. Bugün bunun neden böyle olduğunu, neyin değiştiğini buldum. Aslında düşündüklerimden çok daha derin bir yazı çıkardı da, derinleştikçe duygu sömürüsüne kayar diye korktum :) İçine aile karışan şeyler duygu sömürüsü kokar gibi geliyor. Dün Bengü'nün durumunu dinleyince "hmm, galiba" demiştim, bugün taşlar yerine oturdu. Bu da benden başka kimsenin anlamlandıramayacağı bir yazı oldu :)

Kabaca;
you touched my heart, you touched my soul
you changed my life and all my goals

23 Ocak 2009 Cuma

tasarruf

23 Ocak 2009 Cuma
-Efendim?
+Nasıl?
-?!? Ne nasıl?
+Sen
-İyiyim, sağ ol
+Yok mu?
-(Murat beyi soruyor heralde) Yok, imalatta, telsizi yanında.
+Tamam, iyi bak
-(Hmm, çözdüm artık, kendine iyi bak diyor) Sen de, görüşürüz

Bu konuşmadan tasarruf işini küçükken kelimelerin sadece son hecelerini söyleyerek yapan bir şopar varmış. Teşekkür ederim yerine “kür rim” mesela. Daha önce başka şoparlıklarından da bahsetmiştim. İşin kötüsü yalnız değilmiş. Bu telefon konuşmasındaki +’lar 50’lerinde bir adama ait :)

22 Ocak 2009 Perşembe

su

22 Ocak 2009 Perşembe
Korku içerisinde fark ettim ki yaklaşık üç haftadır sabah ilaçlarımı alırken yarım bardak, gece yatmadan önce de bir bardak su içiyorum. Gün içinde içtiğim tüm su bu. Allahım gidip damacanayı kafaya dikmeliyim!

21 Ocak 2009 Çarşamba

höst

21 Ocak 2009 Çarşamba
Bugün adamın teki geldi, iş başvurusu için. Evli, dört çocuğu var, evi kira, 500 lira, eşi çalışmıyor. Kazanabileceği para en fazla 600 lira, olsun diyor. Neden dört çocuk yaptın? "Erkek olmadı bi türlü" Üstelik kendinden emin ve aferin bekler gibi. Höst yahu, höst. Adamın karnını doyurmaya gücü yok erkekliğinden bahsediyor. Ver 500 lira kira, 100 lira da faturalara gitsin. Kızlarını keser yersin, bir işe yarasınlar bari. N'apmalı böylelerini? Yok sana iş miş, yürü hadım edilmeye bir dört tane daha doğurtmadan!

minörlere yolculuk

Güzel gündü, not düşmek gerek. Uzun zamandır aklımda olan, ara ara da fırsat bulup uğraştığım bir makroyu birden bire bir aydınlanmayla yarım saatte yapıverdim. Makronun m'sinden anlamayan biri olarak benim için büyük başarı.
Sonra birden bire ikinci bir aydınlanmayla mikro hayallere daldım. O kadar sık ve birbirinden uzak hayaller kuruyorum ki ben bile şaşıyorum. Ama bu çok başka oldu. Bütün gece oturamadım bile heyecandan. Eve nasıl koşarak geldim bilmiyorum. Bir nevi "Leyla'dan geçme faslındayım, Mevla'yı bulma yollarında". Bunun çok daha güzel söylenmişleri var da, popüler kültürün esiri bir birey olarak tek aklımda tutabildiğim bu. Ve hatta "Majörler tükendi, minörlere yolculuk..."
Olur mu dersin?
Zaman...
Ha bir de iyi olmaktansa şanslı olmayı tercih ederim var tabii..

19 Ocak 2009 Pazartesi

maraton

19 Ocak 2009 Pazartesi
07:30’da uyan, 08:15’de çıkmayı hedefle, 08:50’de ancak haber gelsin ve çık. Bahçelievler'e 09:00’daki randevuya yarım saat gecikmeli gir, çık. 10:45 randevusuna yetiş. Lenslerin gözünde olduğu için 11:00’e sarksın. Oradan çık, yürü bir de bak ki ertesi gün doğum günü olan Süreyya Hoca’nın evine 5 dk mesafedesin. Hemen bir pastaneye dal, pasta al, bir de ödünç çakmak :) Kapıyı çal, Süreyya Hoca bornozla kapıya çıksın, mumlarını üflesin, şaşırsın, mutlu olsun. Onu giydir, süsle, açılışa yolla. Sen de çık, Küçükçekmece’ye kursa git. Altınını ve kontür kalemini al. Sonra Merter’e, Emine Teyze’ye. Karnını doyur, azıcık kendine çekidüzen ver. Taksim’e.. Alper’le buluş. Alexander Berg’e poz verme aşkıyla yanıp tutuş. Çekimlerin bittiğini öğren, azıcık hayal kırıklığı yaşa. Şansını zorla, asansöre bin, asansörde kal. Aslında kalmadığını, çift kapılı asansörlerden olduğunu ve kapının arkanda açıldığını fark et. 5 dakika diğer kapıyı açmaya zorladıktan sonra. Haline gül, gülmekle kalma kahkahayı bas. Horhor’a mı, Balat’a mı derken Alperler’e git. Yemek ye, film izle, harita tamir et, uyu. Sabah olsun, kahvaltı et. Alper filme gönderme yapsın, hangi film de. Filme dair hiçbir şey hatırlamadığını fark et, kork :) Yavaş yavaş hatırla, rahatla. Kahve iç, filmleri ve NBCvari resmi at çantaya, düş yollara. Markete uğra, alışveriş yap. Eve gel, iki saat içinde her şeyiyle 10 kişilik, dört dörtlük sofra hazırla. Sofra hazırken misafirler gelmeden sürprizin sahibi gelsin. Kapıyı açama, sonra ara, Aşure vermek için geldiğini öğren, anneye apar topar bornoz giydir, banyodan çıkmış edasıyla kapıyı aralattır, aşureleri al, yolla. Misafirler gelsin, kimi yoldan çevrilsin. Selime hanım çağırılsın ve sürpriiizz! Cumartesi 07:30’da başlayan maraton Pazar gece 12’de bitsin. Çocuk gibi giyiniyosun, biraz kadınsı giyinsene artık diyen anne maratonun belli kısmına ortak olduktan sonra sana hak versin. Bu haftasonu da böyle geçsin.

15 Ocak 2009 Perşembe

boşver

15 Ocak 2009 Perşembe
duyduğum en huzurlu tondu yahu. kadife gibi. bir ses dindirir mi tüm fırtınalarını ruhun?

12 Ocak 2009 Pazartesi

az kaldı

12 Ocak 2009 Pazartesi

11 Ocak 2009 Pazar

devrim

11 Ocak 2009 Pazar
rüyamda yaptığım bir şey için sabahında telefon açıp özür diledim kendisinden. anlam veremedi, güldü. akşam eve geldiğimde pasta yapayım dedim. unu eleğe döktüm. ama eleğin henüz tezgâhın üstünde olduğunu ve üzerinde un tutma yetisi olmadığını unutmuşum.

beynim yönetimden çekildi anlaşılan. kısaca cozutmak mı desek :)

yine de "aldığı kadar un"lu tarifleri yapabiliyorum hâlâ :)

9 Ocak 2009 Cuma

sana ne

9 Ocak 2009 Cuma
yap türk kahveni, koy bir hicaz şarkı ve yum gözlerini. bırak insanlar ölsün, öldürülsün. sana ne. kasılıp kalınca yoluna sokabiliyor musun her şeyi? bırak, beceremiyorsun işte üzülmeyi. bak karanfillerin de kıpkırmızı çıkmış fırından. gülsene.

3 Ocak 2009 Cumartesi

2008

3 Ocak 2009 Cumartesi
2008, söylemesem içimde kalacaktı, hiç sevmedim seni. Evet, sevdiğimi sanmış olabilirim, içindeyken senden hiç şikayet etmemiş olabilirim ama gittikten sonra düşünme fırsatım oldu ve sevgimi hak etmediğine karar verdim. Bir kere başlangıcında hayır yoktu. Seni karşılamak için o kadar süslenip püslenmişken sen ortalığı ateşe vermiştin. Sonra daha başlarında, hak etmediğim cezalar verdin, hak etmediğim üzüntüler yaşattın bana. Ben hayal kurarken sen onları biir bir suya düşürdün. Yeni hayaller kurmama izin vermeyecek kadar derine üstelik. Beni alıp bir belirsizlikler denizine attın. Ne mezunum, ne öğrenci. Ne mühendisim, ne başka bir şey. Ne birlikteyiz, ne ayrı. Bilmez misin ben yaşayamam böyle belirsizlikle, daralırım. Hep planlar yapar, sonra gelişigüzel yaşarım. Bunlar yetmiyormuş gibi bir tümör, dört de fıtık hediye ettin. Ne diyeyim ben sana 2008, iyi ki kendi rızanla gittin. Yoksa çok fena yiyecektin zılgıtı benden. Ben ki hiç bir gidenin arkasından böyle kötü konuşmamışımdır, beni de çileden çıkardın.

2 Ocak 2009 Cuma

neşesini kaybetti

2 Ocak 2009 Cuma
Hıh!

Şimdi damperli bir kamyona bağlayıp çekecek zaman yükünü.
Toroslar'dan boşa salmışken kamyon gamlı bir hüznü ,
Çamurluğun üzerinde onun el yazısıyla afilli yazacak,
Dolunayın fener tuttuğu bir yeryüzünde görmeyi bilenler okuyacak!
"O tanrı ezip geçmiş içindeki adaleti, sen peygamber olsan olmasan kimin derdi"
Elinde bir mürekkep okkası, batıracaksın belki geç kalmış bir öfkeye kanı.
Umursamazsan eskimiş bir aşk gibi hayat, tadı pek bir ekşi.
İhanete antrenmanlıydı yeterince, aşka talim etti
O ki neşesini kaybetmiş bir palyaço şimdi.
Anarşist bir aşk öldü gitti hayalarında.
Dudaklarından dudaklarını silecek
Kızgın bir dolunay ateşine fondü gibi
Bir ten bir tene değecek bir şiirde bir gün.
Şiir ki çoktan efendinin kölesine ihaneti
Atina'dan atılan bir molotof kokteyl misali.
Yoruldu çoktan anlatmaktan hikâyeleri
Bilmezsin çoktandır kalbinde yer yok
Asla affetmeyecek kalbindeki neşeyi öldürenleri
Elimde kırmızı bir top var Noel öncesi
Sen bilirsin çekinme söyle lütfen,
Nerede yitirdi çoktandır bu palyaço neşesini!
(Cüneyt Özdemir)

1 Ocak 2009 Perşembe

güven

1 Ocak 2009 Perşembe
şelale aradı bu akşam, yeni yılımızı kutlamak için. konuştuk uzuun uzun. içini döktü. içimden bir şeyler koptu onu dinlerken. keşke yanında olsam dedim. ne garip. oysa onunla toplamda 24 saatlik bile geçmişimiz yoktu ailesiyle birlikte 17 gün bizde kalana kadar. hani annem hala bin bir şey tembihliyor ya evden çıkarken, bu ne güven diyorum; kim olduğunu bilmediğin birine evini açmak. ya da sadece yazılarını okuduğun birinin evine gitmek istemek. nasıl oluyor da aklıma takılan bir şeyi çok yıllık arkadaşlar yerine yazılarını okumaktan fazla tanımadığım birine anlatmayı tercih ediyorum? bir insana güvenmek için neye ihtiyaç var?
madem yeni yılın ilk yazısı bu, 2009'dan en büyük dileğim bu olsun. karşıma hep böyle insanlar çıkarsın. gözüm kapalı tüm varlığımı emanet edebileceğim...
 
naeknhu © 2008. Design by Pocket