17 Eylül 2008 Çarşamba

tereddüt

17 Eylül 2008 Çarşamba
İşte göründü yine
Ürkek ve dalgın âşık
Kendi yangınından kaçak
Mendilini yakıyor bak
Tereddütle seviyor

Gözleri yaz gecesi
Saçlarında yıldızlar
Yorgun ve mahçup sesiyle
Diyecek çok sözü varken
Tereddütle susuyor

Hayallerinde vardı
Böylesi bir sevdaydı
Öyleyse şimdi gönlü niye böyle karışıyor

Bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında
Ya özgür, ya tutsak ve sarhoş bir sevdanın peşinde
Zaman duruyor işte o an

Bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında
Ya da korkularına mağlup kırk küsur yaşında
Hayat dokunuyor yüzüne
Gecikmiş bir keder gölgesiyle

15 Eylül 2008 Pazartesi

15 Eylül 2008 Pazartesi
Aşıkım dersin belâ-yı aşktan âh eyleme

Âh edip ağyarı âhından âgâh eyleme

14 Eylül 2008 Pazar

Lâle

14 Eylül 2008 Pazar
Az önce "Lâle: Doğu'nun Işığı" adlı bir belgesel izledim İBB Kültür A.Ş. tarafından hazırlatılmış. Yine köklerinden dolayı kendiyle gurur duyarken insan, bir taraftan da hep aynı şekilde işliyormuş kafamız dedirtip hüzünlere gark oluyor.


Lâle milyonlarca yıl kendi halinde Pamir dağlarında yaşadıktan sonra Türk boylarının heybelerine girince kaderi değişir. Selçuklular tarafından Anadolu'ya getirilince, lâlenin yüzlerce yıl sürecek olan Anadolu saltanatı başlar. Çinilerde, kaftanlarda, şiirlerde hep lâle vardır. Yıldırım Bayezid Osmanlılar'da lâleyle anılan ilk sultan. Yıllarca savaşlara sırtında onu koruduğuna inandığı lâleli kaftanı olmadan çıkmamış.
Bu sıralarda -Kanunî zamanı- gittikçe güçlenen Osmanlı'ya pek tabii ki ittifak kurmaya yönelik batıdan elçiler gönderilir. Bunlardan Hollandalı bir elçi Osmanlı topraklarında hayatında ilk defa gördüğü çiçeğin ne olduğunu sormak üzere bir köylüyü yanına çağırır ve sarığında takılı olan lâleyi işaret eder. Köylü de sarığı kastettiğini zannederek tülbent der. İşte o tülbent daha sonraları tulpan ve tulip olur ve lâlenin Avrupa yolculuğu başlar.
Avrupa'da, özellikle Hollanda'da lâle giderek önem kazanır ve hatta borsası oluşur. O kadar ki bir lâle soğanının bedeli, Amsterdam'da bir köşk almaya yetecek hâle gelir. Tüccarların artık lâle almaya para yetiştirememesiyle birlikte de borsa çöker ve lâle fiyatları bir hafta içinde %95 düşer.
Bu durumdan ders çıkaran Osmanlı lâle tüccarı sayısını ve lâle fiyatını sınırlandırarak benzeri bir durumun önüne geçer fakat lâle Osmanlı'yı başka bir taraftan vurur.
Bir döneme ismini veren lâle Osmanlı için savurganlığın simgesi haline gelir. 3. Ahmed'in lâlelere düşkünlüğü nedeniyle lâle adına hiçbir harcamadan kaçınılmaz. Bir zamanlar Osmanlı'dan Hollanda'ya gönderilen soğanlar artık Hollanda'dan alınmaya başlanır. Lâlelerin açtığı 4 hafta boyunca dönemin sadrazamı Damat İbrahim Paşa'nın fikir babası olduğu şenliklerde tam bir savurganlık hâkimdir. Lâle düşkünlüğü o kadar ileri seviyede ve padişah o kadar rahattır ki, savaşlara çıkılmaz olur. Dolayısıyla imparatorluğun en önemli geçim kaynağı olan ganimetler toplanamaz. Bunun yükü halka yüklenir ve vergiler artar. İran'dan da yenilgi haberi gelince esnaf artık dayanamaz ve Patrona Halil önderliğinde ayaklanır. 3. Ahmed tahttan indirilir, Damat İbrahim Paşa idam edilir. Bütün lâle bahçeleri yakılır, bütün lâle soğanları tek bir tane kalmamacasına yok edilir. Şeyhülislam Ebu Suud Efendi'nin çapraz dölleme ile elde ettiği taç yaprakları uçlarda iğne halini alan meşhur İstanbul lâlesi de bu isyan esnasında yok edilir. İstanbul lâlesi artık sadece çinilerde, mezar taşlarında ve resimlerde kalır.
 
naeknhu © 2008. Design by Pocket