30 Kasım 2008 Pazar

sevdikçe

30 Kasım 2008 Pazar
deniz üstü bir dolunay
gece hükümranlığa aday
üstümüz başımız pul olmuş canım
deli rüzgar kimin umrunda

sevdikçe daha da güzelsin
dalgalar yosun saçlarında
bırak deniz üstümüze gelsin
yıkanırız sarhoşluğunda

masum görünen mesafeler
azalır bu aşkın etkisi
dudağına yapışan sözler canım
sevişmelerin habercisi

sevdikçe daha da güzelsin
yıldızlar yanar gözlerinde
aşk için şarkılar söylensin
tutuşalım namelerinde

sevdikçe daha güzelsin
sevildikçe en güzel
söyle birtanem söyle
bizim şarkımız mutlu biter

gökte öyle çok yıldız var ki
uykuya çağırır gözleri
hayal kurmanın zamanıdır canım
sessizliğe yum sözlerini

sevdikçe daha da güzelsin
dalgalar yosun saçlarında
bırak deniz üstümüze gelsin
yıkanırız sarhoşluğunda

keyif

Dün Zeynep geldi. Bulgaristan dönüşü, Ankara'ya geçerken bir uğrayıverdi.
Çok keyifli bir gündü. Hafif hafif yağan yağmurun altında, İstanbul'un en sevdiğim sokaklarında ve çok sevdiğim insanlarla.

Dostluk keyfi

Eski sokaklar keyfi

Eski evler keyfi

Kahve keyfi

doktor

Unutkanlıklar tavan yapınca doktora gittim geçtiğimiz salı ve çarşamba. Tahliller, röntgen, mr.. Röntgende boyun düzleşmesi çıktı. Hande ile konuşurken benim de ilk teşhis boyun düzleşmesiydi ve şikayetler de aynı deyince mr sonucunu beklerken birazcık tırstım tabi. Neyse ki 4 tanecik fıtıkla atlattım(!). Şimdi 14 günlük fizik tedavi süreci var, bakalım. Fiziksel ızdırabım pek fazla yok da ruhsal ızdırabım fena. Doktora mr sonuçlarını göstermeye giderken mrı evde unuttuğumu otobüste farkedip, eve dönüp almak zorunda kalırsam, üstelik bu eve geri dönüşler her evden çıktığımda bir iki kez olursa, hele de yaşım henüz 22yken.. Üzülmeyip de ne yapayım. Di mi?

27 Kasım 2008 Perşembe

falım 2

27 Kasım 2008 Perşembe
sen aramasan o arar
sana aşkı dünya kadar
dinini de bilir çocuk
tertemiz bir ahlakı var

24 Kasım 2008 Pazartesi

heyecanlı

24 Kasım 2008 Pazartesi
İlk çalışmalarımı dün Süreyya hocaya bıraktım fırınlasın diye. Çarşamba akşamı pişecekler. Sabırsızlıkla ve heyecanla bekliyorum. Kusurları piştiği zaman çıkacak zira.

ıssız adam

Gidemedik bi türlü. Geçtiğimiz iki haftada Özgür'ün işi vardı ıssız adam'a ayırdığımız günlerde. Bugün en sonunda gitmeye karar verdik. Tam çıkacakken Özgür annesine siz de gelsenize dedi. Bu sefer annem, Selime teyze, Özgür, ben cümbür cemaat yola koyulduk. 19:15'te hem Migros'ta, hem Fox'ta vardı. Fox'a burun kıvırdılar hanımefendiler aman salonu nasıldır diye. Migros'a gittik. Gişelerde bir kalabalık. Kuyruk uzunluğu bir tarafa, bir insan güruhu vardı resmen. Apar topar Fox'a geçtik. Film başlayalı 15 dakika olmuştu ve haliyle giremedik. Tekrar Migros'a bu sefer 20:40 seansına gidelim dedik. Film iki ayrı salonda oynuyordu çünkü. 8 gibi biletlerimizi aldık, biraz dolaştık. 20:35'te salona doğru ilerlerken biletimize bakan görevli daha 1,5 saat var geçmek istediğinize emin misiniz demesin mi? Nasıl yani derken bir baktık 20:40 yerine 22:05'e bilet vermişler. Üstelik 20:40 diye belirtmemize rağmen. Yetkili kişinin terbiyesiz üslubuna hiç değinmiyorum bile. Bilet parasını alıp geri döndük. Nasıl çingenelik yaparım diye düşünürken aklıma card finansla ödediğimiz için verilen ücretsiz mısır kuponu geldi. Patlamış mısırımızı alıp tıpış tıpış döndük evcağzımıza.
İnanıyorum, bir gün izleyeceğim bu filmi. Zaten peçete almayı unutmuştum yanıma :)

falım


düşünme kara kara
kanamasın bu yara
büyüklük sende kalsın
yine sen onu ara

23 Kasım 2008 Pazar

kahvaltı neşesi

23 Kasım 2008 Pazar
ismini verip de rencide etmek istemediğim bi arkadaş var her hareketi şoparlık olan. son zamanlarda odasında yerde uyku tulumunda yatıyor mesela yatağı dururken. aynı kişi 99 depreminde koşarak yanına gelen annesi tarafından yorgan kılıfının içine başını dışarıda bırakacak şekilde girip üstüne bir de kılıfın düğmelerini iliklemiş şekilde bulunmuş. sabah sabah kahvaltı edemedim haline gülmekten. şopar yeaa

21 Kasım 2008 Cuma

zilli

21 Kasım 2008 Cuma
birlikte hayalini kurduğumuz şeyleri teker teker yaptığı için aslında içten içe kıskanıyorum. ama iyi ki yapıyor :)

bugün


20 Kasım 2008 Perşembe

20 Kasım 2008 Perşembe
sardunyanın kulak çekmesi vesilesiyle;

http://kampanya.annecocuk.com/index.php?id=2

19 Kasım 2008 Çarşamba

rüya tabirleri

19 Kasım 2008 Çarşamba
Buyrun yorumlayın bakalım şu rüyayı;

Yerde küçük bir demet -5-6 sap- karanfil buluyorum ama hepsi tomurcuk(1). Hiçbiri açmamış. Sonra onu alıp çiçekçi aramaya koyuluyorum(2). Bir tane görüyorum kalabalığın ortasında büyükçe bir tezgâhı olan çingene amca. Ona gidiyorum bu 5-6 sapı veriyorum. “Bunlar senin olsun başka bir demet alacağız biz” diyorum. İlkokul öğretmenimiz Aynur öğretmene(3). Adam ayva dilimleri koyuyor demetin içine. “Yok” diyorum “sadece çiçek koy, çiçekler daha güzel gözüküyor”. Sonra avokado koymaya kalkıyor(4). Bu sefer de “avokado hem pahalı hem güzel gözükmüyor” diyorum. Adam “gelsene biraz” deyip arka taraftaki çadırın arkasına götürüyor beni. “Ben kendim üretiyorum bunu. İthal etmeye gerek yok ki her şeyi. Biraz tohum çalışması yaptım bir de uygun ortam hazırladım tamam. Hem de çok ucuza satabiliyorum böylece” diyor(5). “Hmm” diye geçiriyorum içimden “benim eksiğim burada galiba”

Şimdi gelelim bu rüyanın nerden çıktığına;

(1) Kalyonlu tabak bittikten sonra karanfilli bir pano hazırlamayı düşünüyorum ve bu aralar düzgün bir karanfil motifi arıyorum
(2) Bu sabah çiçekleri sulamak için saatimi 15 dk erkene kurmuştum.
(3) Pazar günü Aynur öğretmenle görüşeceğiz. Üstelik çoğu ilkokul arkadaşıma da haber saldım. Ben zaten onunla bağımı hiç koparmadım da, bu seferki kalabalık onu epey mutlu edecek.
(4) Dün bize gelen komşu anneme haftada iki kere avokado yemenin bilmem neye iyi geleceğini söylüyordu. Sanırım kansızlığa.
(5) Son zamanlarda okuduğum kitaplar, hayat hikayeleri ve izlediğim filmlerin de etkisiyle ülkemin son 60-70 yıldaki durumuna fena halde üzülüyorum. Endüstrileşmenin sürekli baltalanmasıyla ne kadar dışa bağımlı bir toplum haline geldiğimizin altı çiziliyor hepsinde.

Bir bilinçaltı kendini geceleri ancak bu kadar güzel açığa çıkarır :)

18 Kasım 2008 Salı

kaç

18 Kasım 2008 Salı
5 mühendis bozması bir araya gelip ancak bu kadar yaratıcı ve faydalı bir proje üretebilirdi. Sonu 4 kişili düşe benzemezse onun kadar masum olmayan ama ondan çok daha kolay bir işimiz olabilir. Tabi başlangıç sermayesi için bu yapılabilir. Daha sonra adam gibi bir şeye çevirmek şart. Arman duymasın ama ofis de fena olmaz hani :)

İstifamsı şeylere hazırlanıyorum. Belki bölüm değişikliği..

Üzerimdeki şu boşvermişlikten, aman ne olacaktan kurtulamadım hala. Cumartesi günü altından E-6 geçen insansız bir yerde yanıma yanaşan siyah jipin içine binmeye cesaret edebilecek kadar üstelik. Binince gördüm ki yaşlıca bir hanım teyzeymiş kullanan, o ayrı.

14 Kasım 2008 Cuma

ben yaptım

14 Kasım 2008 Cuma
Polimer kile merak sardım. Çok keyifli. Kolyen ne güzelmiş diyenlere "ben yaptım" demek ayrı güzel oluyormuş :)

kırılma

İki gündür camlarla alıp veremediğim var. Yeni alınan bir tencerenin cam kapağında küçük bir baskı hatası vardı. Dün onu değiştirmeye gittim. Dönüşte asansörün otomatik kapanan kapısı kapağın olduğu poşete hafifçe temas etti. Zaten ne kadar hızlı olabilir ki. Ve çaaattt! Cam tuz-buz. Bugün de spor salonunda saatim yere düştü. Ama yumuşakça. Kırılmış olabileceğine hiç ihtimal vermemiştim ama camı çatlamış. Sıradaki daha önemsiz bir şey olsun lütfen.

12 Kasım 2008 Çarşamba

oysa

12 Kasım 2008 Çarşamba
mutlu olmak için ne çok sebep var

kabus

Hep uyusam derken "ayakta uyumak"tan bahsetmiyordum. Ya da kabuslarımın gerçek olmasından. Dün gece rüyamda gördüğüm korkunç şey bugün gerçek oldu. Önce kendimi çok kötü hissetttim, sonra bunun artık kabullenmem gereken bir şey olduğunu düşündüm. Düşündüm. O kadar. Kabullenmedim. Sonra son 30 saniyesindeki huzur için bir saat pilates yaptım. Gözlerimi açtığımda kabullenmiştim. Ya da öyle sandım.

uyku

Pazar günü kendime süper bir pijama takımı aldım. Bukle battaniyeden bozma bi' şey. O kadar güzel ki, gece üstümü bile açıyorum. Üstelik kaloriferler yanmazken (bilen bilir ne kadar üşüyen bir insan olduğumu). Bazı bazı uyanıp kendime sarılmış buluyorum kendimi, peluş oyuncak misali. Bir de lavanta torbası astım başucuma. Arkada da yunus (dance of dolphins) ya da yağmur (rain in the nature) sesleri. Tam seremoni havasında geçiyor uykularım.

Hep uyusam..

10 Kasım 2008 Pazartesi

Aman teslim olmayın!

10 Kasım 2008 Pazartesi
Kulüp Grisel`de tangoların en beteri çalıyor; en sevmişi, en terkedilmişi, epey görmüş geçirmişi. Bakılmaz tango yaparken göz göze, sanılanın aksine. Gövdeyle ilgili bir meseledir, orada, pistin ortasında sürüp giden; kadınla ve tamamen erkekle ilgili. Fakat bir şey var, adımlar takip etmiyor birbirini. Ve adam, ihtiyar olan, belimden tutup sarsıyor beni. Gırtlağının en belalı dibinden, hatta belki karnının yaralanmış yerinden geliyor sesi: `Teslim olmuyorsun` diyor, `Sen, bu yüzden dans edemiyorsun!`

`Ne biliyor musun bu işin sırrı? Bırakacaksın kendini. Mutlu olmak istiyorsan teslim olacaksın. Hayatını mı mahvediyor çok sevdiğin? Bırak mahvetsin. Sen severken mahvolmayacak kadar değerli misin? Diyelim o kadar değerlisin. Peki o zaman üstat, o değeri harcamayıp ne halt edeceksin?`

tamamı...

9 Kasım 2008 Pazar

dikkaayt*

9 Kasım 2008 Pazar
Süreyya hocalarda mantı partisi verdik bugün. Annem açtı, Eylül ile ben kıymasını koyup kapattık. Özgür, Selime teyze, Sedat abi, Ekim ve Süreyya hoca ile birlikte afiyetle yedik. Sedat abi çok tatlı bir bey, çok sevdim. Almanya'dan Türkiye'ye arabayla gelirken yollarda çok fazla trafik kazasına rastladığı için ilk yardım kursuna gidecek kadar duyarlı, dün gece milonga dönüşü 6'da Süreyya hocalarda olalım dedikten sonra tam 18:00'da gelecek kadar da saygılı.

Asıl kayıt altına almak istediğim şey dikkatsizlikteki son noktam. Mantıları tencerenin içine tek tek atarken Özgür aradı bir şey lazım mı diye. Kapattıktan sonra telefonu çaprazdaki ocağa doğru koydum. Üzerinde yemek pişen ocağa, tencerenin altına doğru, alevin hemen dibine. Allahtan mutfakta yalnız değildim de hemen farkettik aptallığımı.

Bir de Cansu ile buluştuk bugün. Kahve içerken masamıza gökten peçete düştü. Üstelik kullanılmış. Rezil bir şeydi. Hmm, İstiklal caddesinde yürürken tramvaydan yüzüme tüküren velet kadar iğrenç miydi, karar veremedim.

*lisedeki beden eğitimi öğretmeni osman hoca tavrıyla

8 Kasım 2008 Cumartesi

pırtilingo

8 Kasım 2008 Cumartesi
Bakıp bakıp iç geçirdiğim panoları yapabilmek için ilk adımımı attım bugün. İçim pır pır! :) Çalışmamı kursta bıraktım diye içim gitti. Ama boyaları henüz kurumadığı için yolda mahvolacaktı. Mecbur bıraktım. Sanırım kursta ayrı, evde ayrı çalışacağım.
Başladığım her şey gibi etrafımdakilere oranla çok iyiydim başlangıç için. Haliyle korkuttu bu beni. Çünkü daha önce iyi başladığım nice şeyde sonu hep hüsran oldu. Umarım bu sefer hevesimi ve heyecanımı kaybetmem.

Vücudum bana garip oyunlar oynamaya başladı. Sürekli bir yerlerim seyiriyor; boynum, sırtım, karnım, kolum vs. Özellikle sol bacağım kaskatı olup kalıyor. Kalıyor derken yürümemi ya da hareket ettirmemi engellemiyor ama bir hafta boyunca ordaki kasın taş gibi sertleştiğini hissettim. Bir de aşırı unutkanlık... İş yerinde aşağıdan yukarı çıkana kadar yapacaklarımı unutuyorum. Öyle böyle değil. Sanırım yorgunluk ve strese bağlı şeyler hepsi ama durumum da o kadar rahat ki, stres ya da yorgunluk yaratacak bir şey yok. Neyse, bir iki hafta daha böyle sürerse görünürüz bir nörologa.

Dün pilateste yaptığımız hareketlerden birkaçını Meltem'e gösterdim. Bir tanesi de topun üzerinde hiçbir yere temas etmeden, süpermen gibi durmak. Top olmadığı için ufak bir taburede gösterdim. Meltem incecik vücudunu kaldırıp da duramadı kaslar kuvvetsiz olunca. Bunun üzerine annem çekil bakayım diyerek tüm cengaverliğiyle atıldı. O da pilatesçi bir bayan olarak yaptı haliyle. Yengem de denedi ve başarısız oldu. Derken ayakta zor duran 85 yaşındaki dedem bir hışımla ayağa fırladı ve vücudu dümdüz olamasa da ellerini ve ayaklarını aynı anda tamamen yerden kaldırıp küçücük taburenin üstünde süpermen gibi uçmayı başardı (maşallah diyoruz kendisine). Eski toprak diye boşuna demiyorlar di mi? Canım dedecik!

7 Kasım 2008 Cuma

bağ bostan

7 Kasım 2008 Cuma

Bağcık bağlamayı öğren artık Neşe! Bir ya da iki ayakkabını sürekli bağcıkları açık giysen, sorun bağcıklarda diye kandırabilirsin insanları. Ama hepsi öyle olunca sorunun sende olduğunu anladılar işte. Ya cırt cırtlı ayakkabılar al, ya da bir an önce bağcık bağlama dersi

6 Kasım 2008 Perşembe

oburcuk

6 Kasım 2008 Perşembe
Haftanın en az 3 günü düzenli olarak spor yapıp buna rağmen nasıl mı kilo alabiliyorum? Çünkü sağ olsunlar işçi abilerim sabahın bu saatindeki imalat turumda elime baklava ve bir avuç fındık sıkıştırmayı ihmal etmiyorlar. İmalat turu saat 10 civarına denk geliyorsa gelsin poğaçalar gitsin kurabiyeler. Yerimde olmam da bir şeyi değiştirmiyor aslında. Elmalar, eticinler masama yollanıyor. Bir de benimocumuz var ki sorma gitsin. Semirtip sonra kesecekler diye korkmaya başladım :)

Ben esmeri fındık ile
Ben esmeri fıstık ile
Ben esmeri badem ile beslerim

4 Kasım 2008 Salı

4 Kasım 2008 Salı
Dün gece saat 20:52'de 20:50 filmine(Mustafa) bilet almaya çalışırken Deniz hoca aradı gnctrkcll şifresi istemek için. Benimkini henüz kullandığımdan Elif'inkini isteyip yolladım. Ardından aramızdaki mesajlaşma:

+Cok sagol bebek :)
-Ne demek, iyi seyirler ;)
+Gute unterhaltung

:) Tabi Türkçe'nin mecaz anlatımlarına uzak biri olduğunu hesaba katarak "ne demek" yerine "rica ederim" demeyen bende kabahat :)

Film beklediğim, umduğum kadar iyi değildi ama güzeldi yine de. En azından bir şeyler yapmak için insanüstü bir varlık olmaya gerek olmadığını gösteriyordu tam da bu " bi şey yapmalı!" zamanlarında. Filmin bitiminde çıkmak için herkesin salondan çıkmasını beklemek zorunda kaldık bir de. Çünkü salonda tek ağlayan bendim. Çok kırocanım yahu. Ama n'apayım, son 20 dakikamı tamamen susmaya çalışarak geçirdiysem de beceremedim.

Devrim arabaları filminden habersiz (kırocan olduğumu daha önce söylemiştim) "Yarım kalan Devrim rüyası"nı almıştım iki hafta kadar önce. Mustafa filmiyle konuları çok çok ayrı tabii ki ama derinlerde ikisi de aynı şekilde etkiliyor bence. İkisi de "Bu ülke için bi şey yapmalı" dedirtiyor, çok geçmeden.
 
naeknhu © 2008. Design by Pocket