28 Kasım 2009 Cumartesi

28 Kasım 2009 Cumartesi
Neden mi sustum? Çünkü yapacak uyumaktan daha iyi bir işim olmadığında, kelimelerim de anlamsızlaşıyor.

22 Kasım 2009 Pazar

gelme sakın

22 Kasım 2009 Pazar
Gelme sakın...
Korkuyorum.
Gelip de sokulma ruhuma,
Kokunu salma burnuma,
Biliyorum ki alışacağım sana,
Yok yok... Tutulacağım yeniden aşkına.
Sonra bir bakmışım ki gitmelerdesin yine,
Belki sebepli belki sebepsiz, ama gitmelerdesin.
Kalacağım bir başıma, tıpkı diğer dünler gibi.
Dünüm yok zaten.
Yine de gitmenle olmayan dünümü geri getireceksin.
Ölmüşle olmuşa çare yok diyenleri utandırırcasına.
İçimdeki tarifsiz aşkımı uykusundan uyandıracaksın hoyratça.
Sen istedin ya gelmeyi, uyandırman kolay tabi.
Bana sormayacaksın bile, çünkü biliyorsun uyanmaya nasıl da can attığımı.
Her şey ne güzel.
Ama... Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
İncir ağacı alıştı sensizliğe,
Merdivenlerin kırkıncı basamağı,
Karşı camdan bakan Şükran abla,
Sana koşarak geldiğim ve son durak olan o köşe.
Denizin köpürdüğü ve dalgalarını vurduğu taşlar da.
Zira taşa her vuruşunda hep aynı şey...
Sensizlik...
Geceler boyu yürüdüğümüz o Arnavut kaldırımları ise aynı, biri üste biri altta, yine takılıyor ayaklarım her adımımda.
Her takılışımda sen varsın yanımda,
Hatırlar mısın ilk adımımda hep sendelerdim?
Hatta bir keresinde nasıl da yakalamıştın kolumdan, düşmemiştim.
Sarhoş olduğum gecelerde beni omuzlamana ne demeli. Gıkın çıkmazdı, taşırdın. Bilirdin sana olan aşkımı.
Yanımdayken bile nasıl da kıyamadığımı.
Değil benden çok ama çok uzakken...
Her şey ne güzel
Ama... Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
O gözlerin yine bakacak, yine yakacak her yanımı.
Unutacağım sensiz geçen o siyah günleri, sanki hiç yaşanmamış gibi.
Bununla yetinmeyecek, bir de saracaksın kollarınla beni.
Sıcaklığın alacak beni ele.
Söyle bakalım, sen olsaydın benim yerimde?
Neler geçerdi kalbinden?
Yine yetinmeyeceksin, yakalandı ya beni.
Elini elime kilitleyecek ve sımsıkı tutacaksın, parmakların parmaklarıma dolanacak.
Elimden koluma doğru uzanan uyuşma, vücudumun tüm ilikleriyle dansa başlayacak.
Beynime geldiğinde ise tüm teslimiyetim sana olacak.
Biliyorsun bunları,
Her şey ne güzel.
Ama... Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
Hayallere ara vermiştim sensizken.
Nasıl hayal kurabilirdim ki?
Her zerresinde sen varken,
Yazılara beyaz mendil sallamıştım.
Nasıl sallamazdım ki?
Her noktadan sonra baş harf senken.
Virgüllere sığınmış aşkın bana bakarken.
Cümleleri kuramayıp, onlar beni kurarken.
Alıştım nasıl olsa bu hayata.
Sen hiç olmamışsın gibi davranmaya.
Güzelliğini düşünmüyorum.
Beni çok ama çok sevdiğini ise hiç aklıma getirmiyorum bile.
Çok iyi biliyorsun ki, tüm bunları düşünürsem koşarım yanına.
Her şey ne güzel.
Ama... Yapma...
Korkuyorum.
Gelme sakın...
Olur ya, yine gitmek istersin.
Bu sefer beni hiç ama hiç düşünmez;
Sıkıldım,
Yorgunum,
Yılgınım,
Sevmek istemiyorum artık seni.
Dersin, belki de...
Belki;
Yeni bir hayat beni bekliyor, sen eskidin,
Zaman ver bana,
Kendimi dinleyeyim,
Ne bileyim,
Şu, bu... dersin.
O zaman, gözlerimden akan yaşı silecek misin?
Kalbimin inlemelerine kulak verecek misin?
Özlemlerimi sahiplenecek misin?
Bilemiyorum...
Haydi ben kuruntuya kapıldım,
Belki de;
Geceleri ettiğim dualarıma ortak olursun,
Aldığım nefesime, nefesini katarsın,
Dudaklarımdan çıkan “hep sen” lere “evet, hep sen” i bağlarsın,
“Son durağımsın” dediğimde, “devam kaptan, inecek yok” dersin,
Yeryüzünde cennetin varlığını anlatan o gözlerinle hep bana bakıp sonsuz aşkı sunarsın, delicesine.
Her şey bir yana;
Allah'ın bana bir armağanı olan sen,
Beni ömrüme ömür katacak kadar sonsuza değin seversin, ha...?
Sakın bu filmin sonu böyle bitmesin...?
O zaman...
Gerçekten her şey güzel,
Ama’ sı yok... Yap
Korkmuyorum
Gel o zaman,
Ne olur gel,
Hem de hemen,
Haydi... Koş...

dikkatli ol, ayağın takılmasın koşarken...

ebru yaşar seçen
2005

21 Kasım 2009 Cumartesi

tembel

21 Kasım 2009 Cumartesi
O kadar tembelleştim ki, kendimi anlatmaya üşeniyorum. Ben susayım, hadi en kötü ihtimalle iki kelam edeyim, karşımdaki anlasın istiyorum her şeyi. Ya da ben cümlemi yanlış da kursam, içimdekileri biliversin. Böyle zamanlarda Elif'i çok özlüyorum...

15 Kasım 2009 Pazar

nnn

15 Kasım 2009 Pazar
Dün fark ettim ki, büyümüşüm. Bir cumartesi öğlen vakti terziye kumaş pantolon bırakıp, kahve içerken dergi okumak, arada başını kaldırıp okuduğun heyecan verici şeyleri karşındakine anlatmak... Yazınca öyle olmadı ama yaşarken büyümüş hissettirdi neden bilmem...

Bir cumartesi öğleden sonrası kızlarla buluşup kahve içmek, fal bakmak, havadan sudan konuşmak.. Değil ama, hepsinin yanında artık biraz da işten konuşmak belki...

Ayaklardaki spor ayakkabıların bir önceki gün topuklu çıtı pıtı ayakkabılar olması ya da...

Bundan 12 sene önce, o kırmızı kalemle oynarken bir gün meslektaş olacağımız aklınıza gelir miydi Nilüş Hanım? Ya da Van Hooijdonk sakatmış derken bile biliyor muyduk bunu sayın Nimi?

sorun şu ki

sana güvenmeyen biri sadakatini hak eder mi?

12 Kasım 2009 Perşembe

saka

12 Kasım 2009 Perşembe
Alelade bir ağaçta kıyasıya ötüyor bir saka
Ben aşağıda, o yukarıda
Durdum birden
Gelip geçenler korktu
Zannettiler bu adam deli
Hayır
Mesele sakanın delisi olmak, dedim içimden
Mesele onun dilinden anlamak
Meramını dinlemek

Biraz daha yaklaştım ağaca
Kısık sesle sordum sakaya
Benim hikâyemi dinler misin?
Dedi, hay hay
Sevindim
Ama dedi
Benim gibi şakıyıp,
Benim gibi daldan dala konacaksan
Dinlerim can kulağıyla o zaman
Dedim
Şakıyamam, yazarım
Uçamam, ayaklarım prangalı
Dinlemez misin yine de
Tereddütsüz
İsterdim
Ama
dedi
Bir yandan dilin suskun
Diğer yandan ayakların tutuklu
Oysa
Bana şarkılar gerek
Söylenmemiş
Bana kanatlar gerek
Gidilmemiş masallara
Neyleyim ben böyle yarenliği
ve
Uçtu…

neyleyim böyle hayatı…

ebru yaşar seçen 2009
kış

görmesem olmaz

Yol boyunca La Fontaine'li şarkıdan coğrafya, din kültürü ve bilimum derslerin bileşkesi olan o garip şarkıya kadar mecburen ezberlediğim bi' dünya guptirik şarkının üstüne bugün tanıdık bir ses geldi, kulaklarımın pasını sildi. Sonbahar sonbahar bu ne neşeli şarkı yahu? Bu adam bunu hep yapıyor gerçi... Sözlerini de yazayım tam olsun, burası da sözlük olsun...

çok özledim halimi anla
bu uzaklar bana hiç uymaz
sensiz sanki dönmüyor dünya
seni bugün görmesem olmaz

görmesem olmaz, kalbime uymaz
seni bugün gözlerime sürmesem olmaz
olur mu olmaz, kalbime uymaz
seni bugün görmesem olmaz

belki yarın bir bahar vakti
açılacak pembeler morlar
ben yarını neyleyim sanki
seni bugün öpmesem olmaz

görmesem olmaz, kalbime uymaz
seni bugün gözlerime sürmesem olmaz
olur mu olmaz, kalbime uymaz
seni bugün öpmesem olmaz

uzun günler ne kadar mahsun
mahsun günler ne kadar uzun
yarına sağ kalabilmem için
seni bugün öpmesem olmaz

görmesem olmaz, kalbime uymaz
seni bugün görmesem olmaz
olur mu olmaz, kalbime uymaz
seni bugün görmesem olmaz

(fatih erkoç & yıldız usmanova)

11 Kasım 2009 Çarşamba

cumartesi

11 Kasım 2009 Çarşamba
Mükellef kahvaltı sofrası. Kavut? Süper. Bal ve tereyağı. Olmazsa olmaz. Uzuun uzun çay keyfi. Fazla da uzamasın ki gün geçip gitmesin. Hadi düşelim yollara. Nereye? Bilmem ki... Bakarız yolda. Tren? Hadi inelim... Cankurtaran mı, Sirkeci mi? Bilmem ki. Aa Cankurtaran'ı geçmişiz. Olsun, Sirkeci iyidir. Hmm karar ver bakalım Çiçek Pazarı mı Hacı Bekir lokumu mu? Lokum! Aa dur önce şurdan fırça alalım. Hı tanıdık mı? Aa starfest'te de karşılaşmıştık. Ne aldınız? Spiderman etiketi, siz? Fırça. İyiymiş. İyiymiş :) Hadi şimdi lokum. Lokum mu akide şekeri mi? Sevmem, ama renkleri çok güzel.. Mmh süpermiş bu lokum, bi' türk kahvesi eksik. Bak benim çocuk doktorum. Döner, portakal suyu... Abi, yapmayacaktınız, buraya gelecektiniz. Abi siz çok aç görünüyorsunuz, buyrun :) Kivili otacı da var mıdır? Bi' senedir üretilmiyor mu :( Hadi lokuma yaver bulalım. Sultanahmet? Hadi.. Aa Özlem de buradaydı. Açmıyor, dur Martin'i arayalım. O da yok.. Hah nerdesiniz? Tamam 5 dk sonra Ayasofya'nın önünde. Ne fasıl mı? Cumhuriyet meyhanesi. Tamam orada buluşuruz. Tünel... İlk defa... Ne güzel müzik, dinleyelim hadi. Kara Güneş. Santur ne güzel. Hadi cd'sini alalım. Çok güzel. Fısıltı, mutluluk. Gençler dağılın. Lanet. Neyse, keyfimize bakalım. Rezervasyon yok mu? Almanya numarası. Tamam o zaman. Fasıl? Evet, fasıl. Alle man aus. Almanlar dışarı. Keyif.. Hanimiş? Mutluluk...

9 Kasım 2009 Pazartesi

9 Kasım 2009 Pazartesi

4 Kasım 2009 Çarşamba

rüzgarda kalmış

4 Kasım 2009 Çarşamba
Halimi sordu, cevabını kendisi vermişti zaten. Dedim ki "bir kabullenmişliğe gidiş var sanki". Sakın ha dedi. Sonra dedi ki:

"içindeki fırtınaları elbet sen bilirsin
hatta rüzgârları da
şunu bil ki her zaman ama her zaman rüzgârdan kork
fırtınadan bir an olsun bile çekinme
zira rüzgâr tatlı tatlı eserken, anlamazsın ve bir de bakmışsın ki içine kadar işlemiş
bundan gayrı söküp atamazsın o illeti içinden
fırtına ise serseridir, gelir ve geçer
sadece o an üşütür ya da acıtır, o kadar
şimdi diyeceksin ki, ne alâka?
kısacası kızçem, aklından, gönlünden geçenleri sadece sen bilirsin
ve sadece sen ayıklayabilirsin, çeri çöpü
insan bazen kopmak ister
tıpkı bizim burgaz adası'nda olduğumuz gibi
bazen senin yaptığın gibi kısa süreli kaçışlar yapar insan
bu pes etme değil ki
özgürlüğün hası bu
kimse senin özgürlüğüne el ve dil uzatamaz
yeter ki sen sıkı dur
bak, tekrar başladın
bıraktığın yerden, tertemiz ve bembeyazca
nefis bir yol var önünde
ara sıra düşüşler, kafa göz yarılmaları korkutmasın
esas sendelemeden yürürsen sorgula kendini
çünkü büyük sorunların habercisidir düşmeden yürümek"

O kadar güzel dizmiş ki kelimeleri hizaya, yeni cümleler yapmaya kıyamadım.
Bütün gün söylediklerini düşündüm, bunları tekrarladım içimden.

Bazen hayat gerçeklikten uzaklaşıp film sahnesine dönüşüyor. Birileri rol çalıyor. İnsanı film izlerken gülümseten şeyler, filmin içindeyken beyninden vuruyor. Tek el silah sesi duyuluyor, sonrası şuursuzluk. Fırtına kopsaydı, neyle savaştığımı bilirdim. Şimdiyse bir rüzgar sürüklüyor, nereye bilinmez. Geri dönüp baktığımda bir arpa boyu yol gitmiş olmayı dilerdim, ama ben geçtiğim yolların izini kaybettim. Halbuki en sevdiğim hikayeydi o mısır taneleri bırakılarak aşılan ormanın olduğu... Hiç mi öğrenmemişim?

Ne o? Sonbahar mı geldi yoksa? Tamam o zaman, ondandır bu hissiyat... Geçer tez zamanda...

1 Kasım 2009 Pazar

1 Kasım 2009 Pazar
Blog, yokluğumda neler yaptın dersen...

İki katılımcılı bir tatlı yarışmasına katılıp sonuncu oldum :) İki katılımcılı yarışmalarda sonuncu olup üstüne ikincilik kupası almaya alışkın bir bünyeyim neticede :)
Turta yapmaya çalışıp, beceremeyip hem tadı hem görüntüsü kötü bir turta elde edince, kabarmaması gerekirken kabaran bir turtayı adam edebilmek için fazlalıklarını kesip uydurma yöntemiyle yapılan pasta birinciliği aldı :)

Bir televizyon izleme denemesini daha başarısızlıkla sonuçlandırdım. Sana bir sır vereyim blog televizyon izlemiyorum demem öyle cool, havalı olmamdan filan ileri gelmiyor, tamamen ne zaman karşısına geçsem uyuyakalmamla alakalı...

Ve son zamanların en akıllıca hareketi... Büyükçekmece'den Tuzla'ya kahvaltıya gitmek! Evet, evet tam 100 km! Allah'tan uyku sersemi kendimi yola attım, sorgulamaya kalksam göze alamazdım heralde :) Bir de yolculuk esnasında çok "komplike" düşünmemem gerektiğini algıladım, yoksa yola çıktığımla kalmam an meselesiymiş..

Akşamındaysa Ahmet amcayı nihayet everdik...

Bugün alarmı kurmadım nasıl olsa acelem yok, biraz keyif yapayım diye... Benim gibi sıkıntılı bir insana keyif ne gerek! Bütün gece 10 dakikada bir uyanır mı insan geç kalma korkusuyla! En sonunda saatimi 10:30'a kurdum da uyanma periyodum azaldı. Yine de pek tabii ki alarma gerek olmadan ayaktaydım... Uyku sorunumun nedeni de stres, sıkıntı vs değil, tamamen geç kalma korkusuyla alakalı... Hiçbir şeye değilse bile hayata!

Vakıfta etkinliğe 10 dk kala öğrendim ki bu hafta etkinlikte yalnızım. Tarık Bey'e gerek yok, hallederim diye artistlik yapsam da iyi ki yardıma geldi. Yoksa yetemeyebilirdim...

Evet, günün en acıklı diyaloğu geliyor:

+Neşe abla, sen kaç yaşındasın?
-Kaç gösteriyorum?
+30!
-?!!?!? 30 mu? 30 kaç sen biliyor musun?! vıdıvıdı bıdıbıdı!...
+27 mi?!
-Böhüühhüüüü!! :...(

Un-tuz seramiği, renkli eller, yaratıcı çocuklar...

Ve burası da Nilüş Hanım'a geliyor; vakıf çıkışında Minnoş Hanım'a gittim, nasıl olsa onu GS maçı varken dışarı çıkarmak imkansız, hem ben de biraz Emoş'un lezzetli yemeklerinden yerim dedim... Bir de ya tutarsa diye Burcu Hanım'a haber verdim, e o da tuttu, süper oldu :)

Laf lafı açtı ve Minnoş Hanım'ın yanında büyük düşünür kesilen Neşe dedi ki, "Aşk aslında oriental bir his" Yaz bunu bir kenara Nimi!

Daldan dala atladıysam affola blogcan. Toparlayıp yazarım deyince hiç yazılmıyor zira...
 
naeknhu © 2008. Design by Pocket