28 Şubat 2010 Pazar

uzay ve emre

28 Şubat 2010 Pazar
Az önce kapı çaldı. Açtığımda karşımda yakışıklı bir bey vardı. Annesini babasını da tutmuş kolundan getirmiş. İlk defa gördüm hayatımda kendisini. Hemen mutfağa koşup Türk kahvesi yaptım. Anne-babasına ikram ettim. Sonra biz yakışıklıyla gramofon dinledik. Yarın da ben onlara gidiyormuşum, öyle dedi. Çok hızlı ilerliyor her şey.

Adını sordum, dört parmağını gösterdi. O başka sorunun cevabı olmasın dedim, bu sefer üç tanesini gösterdi. Kelimelere gerek kalmadan anlaşabiliyoruz. Çok güzel :)

Uzay Bey teşrif etmeden az önce de Emre'den bahsediyordum anneme. Bugün vakıfta etkinliği iptal olduğu için bizim etkinliğe gelen çocuklardan biri. Bayıldım kendisine. İki yanağında gamzeleri, gri yeşil gözleri, pofuduk beyaz teni... En çok da müthiş zekasına ve bilgisine hayran kaldım.

Fena halde bir erkek çocuk istiyorum. Daha sonra kızım da olabilir. Ama bir oğlum mutlaka olsun lütfen.

özledim

24 Şubat 2010 Çarşamba

ilk bakış

24 Şubat 2010 Çarşamba
Bu gece benimle uyur musun?
Beni hissederek, ta yüreğinden
İlk önce
Nefesimi hayal et meselâ…
Yan yana yatarken sana bakışımı
Başını göğsüme koymanı
Kalbimin sesini dinlemeyi
Beni öpmeyi…
Sonra
Tekrar göz göze gelişimizi düşün
Ve bu kez benim seni öptüğümü
hiç ama hiç bırakmamacasına öptüğümü
her kıvrımını…
Ve sarılıp beraberce mutlu bir uykuya dalmayı…
Bunları düşün bu gece
Madde madde
Nasıl yılların ötesinden çıkageldiğini
Dünyamı yeniden inşa ettiğini
Beni tekrar tekrar keşfettiğini
Düşün…
Yüreğimde var olan tek atımlık
aşkı sevdayı hangi ara sahiplendin
Bunu da düşün…
Yıllar öncesiydi
Sen az ötemde, hafif çaprazımda oturuyordun
Kısa, çok kısa göz göze gelmiştik
Bildin mi?
O an
Baktın mı gözlerime?
İyice baktın mı?
Gördün mü oradaki sevdamı
ve bitmeyecek özlemimi
Gördün mü?
Daha sonra gitmek üzere kalktım
Küçük bir öpücük bırakmıştım dudağına
O an
Sana olan hasreti hissettin mi peki?
Tabii nereden hatırlayacaksın?
Yıllar öncesiydi…

off!.. bu kaçıncı müsvedde?.. yaz yaz, nereye kadar

ebru yaşar seçen 2010
kış

23 Şubat 2010 Salı

şiir

23 Şubat 2010 Salı
Çok güzel bir rüya gördüm. Ebru Abi’mle oturmuşuz karşılıklı. Mekân ada filan olabilir. Mevsim sonbahar. Eski ahşap bir masadayız, yekpare değil şerit şerit olanlardan. Etrafımızda haşereler zarar vermesin diye yarısı kirece boyanmış yapraksız ağaçlar.

Ebru Abi’m elindeki kadehi bana uzatıyor. Kadeh, konik bir kadeh. Bakalım okuyabilecek misin diyor. Şiirmiş uzattığı kadeh. İçinde yazılı bir şey yok; sarı yapraklar, birkaç kuru dal, biraz sim var. Ama öyle bir ahenkle yerleştirilmiş ki okumaya başlıyorum gerçekten. Üstelik şairin sözleriyle. Birkaç dizesini okuyabiliyorum. Kadehin dibi daha karışık, geri uzatıyorum Ebru Abi’me, sen devam et ben bu kadarını okuyabildim diye.

Huzurlu uyandım, hala etkisi üzerimde…

22 Şubat 2010 Pazartesi

pazar

22 Şubat 2010 Pazartesi
Cumartesi akşamı teyzemlere gittim. Eski günleri yâd ettiğimiz her an gibi güzel bir gece ve sabahtı… Erken kahvaltıdan sonra alelacele evi terk ettim vakfa gitmek üzere. Üzerimde bir önceki gün etkinlikte giymek için aldığım uzay baskılı sweat shirt ve parmağımda üzerinde yıldız ve galaksiler olan yüzükle :) O kadar mutlu ve heyecanlıydım ki gülümsememi durduramadım yol boyunca. Koştur koştur vakfa girdim, Orçun çıktıları almaya başlamıştı ben yoldayken. Ben gidince de kesip PVC kapladık ve tahmin ettiğimizden çok daha güzel “astronomi kulübü kartları”mız oldu. Bakıp bakıp mutlu oldum :)

Geçen dönemin aksine reklamın etkisiyle 20 çocuk kaydolmuş bu dönem etkinliğe. İlk hafta 14’ü gelmişti ki oldukça güzel bir sayı. İçlerinden birkaç tanesinin oldukça sağlam astronomi bilgisi var ve bilime düşkünler. Böyle olunca yaptığımız işten keyif aldığımız bir etkinlik dönemi olacak sanırım.

Çocuklardan birinin adı Zeynep Avcı! Zaten üçümüz olmalıydık bu etkinlikte, gerçeğini bulamadığımız için yerine temsili olarak küçük Zeynep’i kabul ediyoruz :)

Ege’nin Jüpiter’in uydusu Triton’daki yaşam arayışları konusundaki demeci (Satürn’ün uydusu Titan’dan bahsediyor :) ), Rukiye’nin ışıklı hesap makinesi tasarımı, Berinsu’nun “ben istemiyorum”ları, Berk’in karikatüre olan yatkınlığı ile dolu dolu bir etkinlikti. Şahane bir “Benim Evrenim” posteri oluşturduk!

Önümüzdeki Pazar’ı iple çekiyorum. Tabi Cumartesi’yi daha kuvvetli çekiyorum :)

Görüş 7/12 için şafak: Atarsa 4

cumartesi

Upuzun bir hafta sonuydu. Sanki hafta sonu değil de haftanın kendisi gibi. Belki de zamanın göreliliğinin bir kanıtıdır;

“Hayat seninle nasıl bir düşse, sensizken karabasan
Ne yaparsam yapayım, sensiz geçmiyor zaman”


Cuma milongasına normalde iş çıkışı Taksim’e gidip bir şeyler yedikten sonra giderdim, bu da yorgunluk öncesi yorgunluk demek olurdu ama eve gir çık da üşenirdim. Bu hafta mecburen eve uğramam gerekti; cumartesi odaya kaydolmak için diplomamı almam gerekiyordu evden. Annecimle akşam yemeği yiyip biraz da vakit geçirip çıktım evden. Gündüz Eylül’le konuşmuştuk saat 10 gibi 4.Levent’te buluşuruz diye. Üzerine hiç konuşmadan aynı zamanlarda buluşma mekânımızda olduk ve yine konuşmadan birbirimizi bulduk. Demek ki cep telefonu olmadığı zamanlarda da o kadar zor değilmiş buluşmak :) Buluşma kısmı enteresandı. Önce Umut’un kıvrak eli, ardından sırasıyla koluna astığı çanta, boynundaki fular ve küpeyi gördüm. “Bu estetik harikası görüntü, Umut’tan başkasına ait olamaz” tahlili isabetli oldu :)

Milonga oldukça kalabalıktı bu hafta. Bence bu kadarına gerek yok. Ne çok tenha, ne çok kalabalık; ortalama her zaman iyidir.

Gece, normal şartlarda görmeye tahammül edemeyeceğimiz ellerin hazırladığı köfte ekmekleri mideye indirip kuş cıvıltıları eşliğinde eve döndük. Yazdan kalma bir gün gibiydi. Kumla’da hissettim kendimi.

Sabah 06:45’ten itibaren telefonumun yaklaşık 10 kere çalmasıyla uykunun bana haram olduğuna kanaat getirip kalktım. Meldacan iş çıkışı Eylül’le beni aldı ve hasret kaldığımız Taksim’in biraz keyfini çıkardık. Makine mühendisleri odası’na uğrayıp hem Kağan’ın kartını aldım hem de kendini makine mühendisi sanan endüstri mühendisi olarak odaya kayıt oldum. Oradaki enteresanlıklara hiç değinmiyorum ama şunu söylemeden geçmeyeyim; her zaman için “kadınlarla çalışmak çok zor”.

Yazmaya üşenmeye başladım.

Cuma akşamı benim Fatih’e karşı kırdığım potları cumartesi günü bir satıcı bey bana karşı kırdı, sanırım Fatih’in ahı tuttu :)

+Bak, sana kanım ısındı sen bizim oralardansın, Bitlisli ya da Vanlısın di mi?
-Yok değilim, bu ak pak suratın ne alakası var Allah aşkına o taraflarla
+Ya ben de sarışın renkli gözlüyüm ama Diyarbakırlıyım. Beni de hep Trakyalı sanıyorlar hiç de haz etmem onlardan.
-Öhömmm, ben Trakyalıyım.
+Yaa?! Öyle değil aslında ben kürtlüğümle çok övünüyorum da ondan dedim. Aslında Trakyalıları değil ya Boşnakları filan sevmem ben.
-Hıı ne güzel, benim dedem Yugoslavya doğumlu.
+E yok artık! Ya kusura bakma öyle demek istemedim.
-Neyse biz de gidiyoduk zaten.
:)

Üstüne bir de doğduğu günü bildiğim ve yıllardır görmediğim birini görüp, haliyle tanımadan, analar neler doğuruyor diye içimden geçirip, üzerine kızın yanıma gelip “Neşe abla?” demesi vardı ki, tanımam için ismini söylemesi gerekti. Dünya ne kadar küçük dedirtiyor son zamanlarda hayat. Kağan’la konuşurken şarjımın bitmesi üzerine Melda’nın okuldan arkadaşı ve Kağan’ın da devresi olan Mustafa’nın Melda’yı araması ve Melda’nın da iş arkadaşım olması dışında Işık Üniversitesi’ndeyken 1 seneliğine yurtta Sedef’in oda arkadaşı olması da bunlardan biri.

Velhasılı; J’a dore, perhiz, Türk kahvesi, Rum-Ortodoks kiliseleri sergisi… Tatmin edici bir cumartesi…

17 Şubat 2010 Çarşamba

güneş saati

17 Şubat 2010 Çarşamba
Şu anda etkinliğimizin 7. haftasını planlıyoruz Orçuncan'la; Güneş saati yapımı. İki çeşit güneş saati gösterdikten sonra bomba soru geliyor:

-Peki gece saati göstermiyor mu?
+?!?!?! E güneş saati??

15 Şubat 2010 Pazartesi

hafifledim

15 Şubat 2010 Pazartesi
Ohh! Üstümden büyük bir yük kalktı. Bir derin nefes alıp hayatıma kaldığım yerden devam edebilirim. Pazar günü de TEGV'de yeni etkinlik dönemi başlıyor ki değmeyin keyfime. Hayat yavaş yavaş normale dönüyor...

14 Şubat 2010 Pazar

şeker hamuru

14 Şubat 2010 Pazar
Ve şeker hamuru kaplanmış pastacıklarımız;

çikolata

Çikolata yapmaya gidiyorum demiştim di mi?

10 Şubat 2010 Çarşamba

teknolojik

10 Şubat 2010 Çarşamba
Teknolojinin bu kadar ilerlemesi büyük rahatlık di mi blog? Mesela son bir ay içinde insanlarla görüşmemi engelleyen teknolojik ilerlemeleri yazayım sana. Dalış kulübünün yıllık aidatını götürüp Cem hocayla hoşbeş etmek yerine EFT yaptım. Oooh mis. Oturduğum yerden. Sonra lenslerimin süresi dolmuştu. Yıllardır lensimi aynı yerden aldığım için gitmeye zahmet etmeme gerek yoktu. Parasını EFT yaptım, şoförlerden birine söyledim gitti o aldı. Oysa lens alacağım günler benim için acayip keyifli olurdu. Mısır çarşısı, çiçek pazarı ve Hacı Bekir'e uğranmadan bitmezdi. Bazen buna vapur sefası da eşlik ederdi. Gün sonunda o tatlı yorgunlukla kahvemi içerken değmeyin keyfime. Bu seferse hiiç yorgunluk nedir bilmedim. Oturduğum yerde lenslerim ayağım geldi.

Sonra efendim, eski işyerimden arkadaşlarla gün yapıyorduk. Ben şimdi onlarla eskisi kadar sık görüşemiyorum haliyle ama bu kadar mı olur? Bir ayı aşkın süre görüşemedik iki adım yerde. Yine EFT imdadıma yetişti.

Şeker hamurunda da aynı şey. Eminönünde dükkan dükkan gezip esnafla sohbet etmek yerine iki tık, tamam.

Ben bu kadar teknolocik bir insan olmak istemiyorum blog. Bakkal Ali Amca'dan 250gr peynir almanın keyfini yaşamak istiyorum hala. Ali Amca babamın halini hatrını sorsun istiyorum mesela. Ne bileyim, para üstü olarak yumiyum versin istiyorum. Ben şimdiden eskiyi özlüyorum. Bundan yirmi yıl sonrasını düşünmek bile istemiyorum... İçime yine bir yaşlı ruhu kaçtı sanırım...

pastacı

En büyük zevklerinden biri yemek yapmak, daha da büyüğü yemek yemek olan; polimer kildir, seramiktir her türlü hamur kıvamındaki şeyle oynamayı seven biri için rüya gibi bir şey şeker hamuru. Hem yoğuruyorsun, renklendiriyorsun, şekil veriyorsun; hem de löplöp mideye indiriyorsun. Bulunmaz Hint kumaşı kıvamında yani.

Ne zamandır özeniyordum, istiyordum bulaşmayı bu işe de. Dün en sonunda sipariş verdim internetten. Neyi beklediysem şimdiye kadar. Bugün elime geçti. Beni görsen, bir heyecan bir heyecan. Gören ilk barbie bebeğini alan beş yaşındaki kız çocuğu sanır :)

Birazdan çikolata yapacağım. Cuma akşamı da şeker hamuru kaplanmış minik kekler. Çok heyecanlıyım blogçum. İçime kelebek filan kaçmış olabilir mi acaba?

7 Şubat 2010 Pazar

lavinia&maiamaia

7 Şubat 2010 Pazar
işte fotoğraf: aynı kartelada birer sayfa arayla karşıma çıkan iki iplik ismi!

4 Şubat 2010 Perşembe

l&m

4 Şubat 2010 Perşembe
Bugün işe boğulmuşken bir şey geldi önüme. Dünkü çorba faciasından sonra bugün çantamda fotoğraf makinesi olmadığı için fotoğraflayamadım. Ama yarın çekeceğim. Gülümsetti beni. Yıllardır tanıdığım bir çiftin birbiri için yaratıldığının bir kanıtı gibiydi! :)

3 Şubat 2010 Çarşamba

çorbacı

3 Şubat 2010 Çarşamba
Bilen bilir emektar termosumu ve çorbaya olan düşkünlüğümü. Sabah öğle akşam çorba verseler gıkımı çıkarmam. Öyle olunca, çoğu zaman emektar termosumun içini çorba doldurur sabah kahvaltısı niyetine. Uzaktan bakanlar için çok karizmatik görünse de servis beklerken termosla bi'şeyler içen kız modeli, bildiğimiz tarhana çorbası içindeki :)

Aslında her günüm aynı, her sabah geç kaldım diye koşturarak servise gidişim ve 5 dk servis bekleyişim bile...

Bugün yine termosumda çorba, servise geç kaldım diye fırladım evden. Annecim de kapattı sanıp termosun kapağını öylece salıverdi çantama. İşkillenip asansörde kontrol edeyim dedim, yıllardır korktuğum şey nihayet başıma gelmiş, çantanın içi çorba olmuş! Çantadaki eldivenler çorbayı emmiş, cüzdan, kremler, ne varsa çantada batmış... Mide bulandırıcı bir koku ve dokuya bürünmüş :( termosun ağzını kapatıp, çantanın da fermuarını çektim ve iş yerine gidene kadar bu kötü olay başıma gelmemiş oyunu oynadım kendime. Sonra yarım saat her şeyi yıkamaya uğraştım..

Niye anlattım şimdi bunu? Çünkü bu olay kendimdeki değişimi fark etmeme bir vesile oldu. Eskiden olsa, annemi arayıp "biraz dikkatli ol" diye kalbini kırardım. Bugünse aradım anne böyle böyle olmuş ama önemli değil sorun yok, temizleyeceğim işe gidince dedim. Hatta o kadar sakin söyledim ki annem birkaç damla bir şey olduğunu sanmış. Gerçekten de biraz zaman kaybettim ama temizledim işte... Kalbini kırmaya gerek yokmuş demek. Bu olgunluğu gösterebildiğim için mutlu oldum. Cüzdanın derinliklerinde unutulmuş notlar gün yüzüne çıktığından iyi ki dökülmüş bile dediğim oldu hatta :)

2 Şubat 2010 Salı

seçim

2 Şubat 2010 Salı
Hayat keşke seçimlerimizden ibaret olsaydı... Fakat ne yazık ki, başkalarının seçimlerinden ibaret çoğu zaman...
 
naeknhu © 2008. Design by Pocket