1 Nisan 2009 Çarşamba

1 Nisan 2009 Çarşamba
Gel karşılıklı oturalım seninle şöyle. Üç haftadır sürekli TEGV’desin, bakalım işe yaramış mı öğrendiklerin. Biraz somutlaştırma oynayacağız. Biliyorsun ki çocuklara ancak böyle anlatabilirsin anlatmak istediklerini.

Canın yanıyor, biliyorum. Canını yakanın hafızandakiler olduğunu da. Keşke bu kadar kuvvetli olmasaydı… Hani bir film vardı eternal sunshine of the spotless mind. Biliyorum kuvvetli hafızana rağmen pek hatırlamazsın izlediğin filmleri ama en azından hafızalarını sildirdiklerini hatırlıyorsundur. Senin de ilacın bu ve ne yazık ki mümkün değil. O halde uyum sağlamayı öğrenmek zorundasın. Mesela 15 sene önce kırmızı oyuncak araban senin için çok kıymetliydi. Sahi nerede şimdi? Dolabın üstünde demek. Hmm, tozunu almayalı da uzun zaman oluyor öyle mi? Bu 15 sene önce senin en kıymetli varlığının o olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? Hayır. Eveet, güzel gidiyoruz. Neden peki? Büyüyoruz, olgunlaşıyoruz, en önemlisi değişiyoruz. Ne demiş Darwin amca; ne en güçlü, ne de en akıllı, değişime en açık olanlar hayatta kalacak. Hayat devam ediyor, değil mi? O halde hayatındaki değişikliklere ayak uydurmak zorundasın. O kırmızı araba eskiden senin en kıymetli varlığın, en sevdiğin oyuncağınken şimdi baktığında iç geçirdiğin bir süs eşyası sadece. Yani tanımı değişti; oyuncak, süs eşyası oldu. Ama hâlâ o 15 sene öncenin en sevdiğin oyuncağı. Bu, gerçek ve sabit. Ama “15 sene öncenin” kısmını atlama lütfen. O yüzden geçmişi sorgulamaktan vazgeç. Yoksa o en sevdiğim değil miydi diye düşünmen de mânâsız. Hayır, yalan değildi. Sadece değiştin, pek tabii ki. Artık oyuncağa en değerli demek için biraz büyüksün. Şimdi en değerli kitabın var mesela. Ne bileyim, en sevdiğin bardağın. Hiçbiri onun yerini almadı, kaldı ki alabilirdi. Söz gelimi ondan önce başka bir en sevdiğin oyuncağın vardı. O geldi, artık o oldu en sevdiğin oyuncak.

Lafı daha fazla uzatıp kafanı karıştırdığım için kabullenmeni istemiyorum söylediklerimi. Anladığın için kabullen. Sen özetleri seversin, şöyle söyleyeyim; kabullenmen gereken tek şey, bir varlığın tanımının ya da değerinin değişebileceği. Hadi yapma, korkunç bir şey değil bu. Hâlâ, onunla oynarken aldığın keyif sende, yanına kâr.

4 yorum:

franklin dedi ki...

son cümle doğru değil bence Hâlâ, onunla oynarken aldığın keyif sende, yanına kâr. onunla oynarken aldığım keyif bende değilki. o keyif ozamanki bende kaldı ve bunu bilmek çok üzücü çünkü o keyifi ozamana dönmeden bir daha asla alamam. bunu kabullenmekte oldukça zor

neş'e dedi ki...

onunla oynarken aldığım keyifle büyüdüm. şimdi keşke hâlâ o keyfi alıyor olsaydım diyebilirim ama o zamanki mutluluğumu yok sayamam ki.

franklin dedi ki...

geçmişte yaşadığımız güzel anlar yanımıza kâr tamam bunları hatırlamakta iyi... işin kötü tarafı bunları hatırladıktan sonra kurduğumuz keşke ile başlayan cümlelerin asla gerçekleşemeyecek olması. yani hatırladığımdaki keyfimi o ana tekrar dönememdeki üzüntüm götürüyor ve bana malesef birşey kalmıyor

neş'e dedi ki...

ee? oturup ağlayalım mı o zaman?
eh be mczb, bi dünya mantıklı şey sıraladım, birinden birini kabullenmek lazım işte. yoksa beri gel depresyon kardeş.

 
naeknhu © 2008. Design by Pocket