Yoruldum blog, vallahi yoruldum. Henüz haftaiçinin %40'ı bitti üstelik ve ben stabil bir baş ağrısıyla birlikte yaşamayı kabullenmek zorundayım sanırım.
En tahammül edemediğim şey sorumsuzluk! Ben bir yere üç dakika geç kalacağım diye bile kendimi yerken millet nasıl kendinde bu kadar rahat olma hakkını görüyor anlamıyorum. Verdiğim bir sözü tutamazsam gece gözüme uyku girmez, bir başkasınınsa bu umrunda olmadığında, verdiği sözü mütemadiyen ertelediğinde, karşısındaki insanı bildiğimiz "salak" yerine koyduğunda delleniyorum adam akıllı.
Bir de "ben suçlu değilim"ciler var. Efendim ortada bir sorun vardır, olabilir, gayet normaldir. Sorunlar her zaman olacaktır ve akabinde çözülecektir. Ama insanlar bu sorunu el birliğiyle çözmek yerine suçlu aramaya kalkınca ve bunu da kendilerinden başka önlerine kim gelirse yıkmaya çalışırsa olmaz di mi? Tamam, şimdilik mücadele edebiliyorum, eyvallah hepsinden de alnımın akıyla çıkıyorum ama ben bu çatışma ortamı içinde kalmaya devam edersem özümden uzaklaşacağım. Her sabah uyandığımda kötü bir davranışta bulunmamak için kendime söz verir buluyorum kendimi. Bunu fark edince duyduğum üzüntüyüyse tarif edemem.
Ben gecenin 11:30'unda, gündüzden kalma baş ağrısıyla içtiğim sütten keyif alamadığım tek bir gün bile yaşamak istemiyorum. Şu anda sadece eksik olan sabır yönümü geliştirmek için, çıkarlarım doğrultusunda bana katkısı henüz sona ermediği için devam ediyorum bu çileye. Yoksa haybeye üzülecek kadar değersiz bir bedenim/ruhum olduğundan değil.
Ben bu kötü şeylere alışmak istemiyorum. Bunları kabullenmek istemiyorum. Ne zaman ki bu yakındığım şeylere alışmaya başlarım o zaman lütfen biri beni dürtsün. Neşe sakın, bu senin yaşayabileceğin bir hayat değil desin... Üç vakte kadar...
30 Mart 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
alıştın bile cicim
Yorum Gönder