Zorba'da der ki; "İnsanın mutluluğu yaşarken idrak etmesi çok zordur. Ancak geriye dönüp baktığında vay ne kadar güzel günlermiş diyebilir". Sanırım şanslı olduğumu bir kez daha hissettim bu satırları okuyunca. Çünkü ben son 1,5 senedir sürekli ne kadar mutlu olduğumu fark ediyorum. -Tütütütü maşallah- Gerçekten bak blog, her gün dün ne kadar mutluydum ama ne güzel, bugün daha mutluyum diyorum. An'ı yaşarken mutluluğu ve şansı iliklerime kadar hissediyorum. Ve bu herhangi bir şeye bağlı bir mutluluk değil, içimde bir yerlerde var. Ne bileyim, mavi elbisemle aynaya baktığımda kendimi güzel görmenin mutluluğu değil bu. Ya da koca bir kalıp çikolatayı ısırırken duyduğun mutluluk da değil. Kapıyı açtığında çiçekçi çocuğun uzattığı kocaman bukette bile saklı değil. Çoktandır görmediğin bir arkadaşla sarıldığındakinden de uzak bir mutluluk.
Sabah gözlerini açtığında gülümsemek, gece yastığa başını koyduğunda iyi ki diyebilmek kadar basit, o kadar "benim" mutluluğum. Benden başka hiçkimsenin dahil veya sebep olamayacağı...
O yüzden de kimse bozamaz işte. Ben bir kere keşfettim ya gülümsemenin gücünü -Allah yine de karşılaştırmasın- sanki hiçbir şey elimden alamaz onu. Hani güçlü filan diyorlar ya; fasafiso. Güç değil bu. Sabır, metanet hiç değil. Ne bileyim işte, orada içimde bir yerde bir çiçek büyüyor. Bazen içime sığamıyor; içim içime sığmıyor. Mutluluktan raks etmeye başlıyorum Zorba gibi. Şakıyorum, benimkine şakımak denirse. Bir Türk kahvesi yapıyorum kendime ki bastırabileyim içimdeki o kocaman çiçeği. Yoksa boynuzlarım çıkacak benim de mutluluktan diye korkum.
Küçücük dünyamda iki çocuk sesiyle mutlu olup, hasır sepetime üzüm doldurmanın hayalini kurarak yaşamak olacak şey mi yoksa? O çiçek olmasa...
21 Mart 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder