Artık tekrar öğrenciyim blogçe! Dün kaydımı yaptırdım. Öğrenci kimliğim filan var. Çok heyecanlı :)
Ankara bana kendini sevdirmek için elinden geleni yaptı sanırım. Eh, başarılı oldu diyebiliriz.
Sabah 6:30’da AŞTİ’deydim. Tam 1 saat Zeynep’i bekledim üstelik hiç uflamadan :) Hatta nerdesin diye ilk arayışım 40 dakika bekledikten sonraydı. Buluştuk, metroya bindik. Konuşurken ineceğimiz durağı kaçırdık. Yine uflamadan bir durak geri yürüdük. Ankara o saatler için İstanbul’la kıyaslandığında, üstelik merkezi bir yerde olduğumuzu düşünürsek fazla sessizdi. Hani daha önceden demiştim insanı yalnızlığa iten şehir diye… Öyle gerçekten. Ama bundan hiç şikayet etmiyorsun. Benim gibi kalabalık düşkünü bir insan için bile durum böyle.
Uzunca kahvaltı keyfi yaptık. İyi geldi. Aslında kahvaltı çok aman aman olduğundan değil de, ne zaman bir yere yetişme derdim olmadan bir şeyler yapsam, ki bu su içmek kadar basit bir şey bile olabilir, sonsuz keyif alıyorum. Kendime söz verdiğim gibi bütün günü koşturmacadan uzak geçirdim orda da. En kötü ihtimalle iş yerine telefon açar, yarın gelmiyorum derdim.
Saat 10'a yaklaştığında Zeynep idmana, ben de okula doğru yola koyuldum. Zeynep'in tarif ettiğinin üzerine hiç yol sormadan... Biliyormuşçasına :) Gittim, hiç beklemeden, sorun yaşamadan kaydımı yaptım. Ders programı için Ülkü hocayla görüştüm. Ardından Zeki bey ile görüşüp yurdu ayarladım ve tekrar Bahçeli'ye döndüm. Zeynep'in de idmanı bitmişti. Aslında daha makul bir saatte İstanbul'da olmak için dönüşe geçebilirdim ama dedim ya, koşturmaca yok... Güzel bir öğle yemeği yedikten ve 10 kişilik kız takımını memnun etmek üzere gönderilmiş elmalı frozenlarımızı yudumladıktan sonra sinir bozucu ağırlıktaki adımlarımla kızlardan ayrılıp dönüşe geçtim.
Giderken olan endişelerimin hepsini Bolu civarında bi yerlerde bırakmış olmalıyım. 12'sinde gidiyorum artık. İçim rahat, biraz heyecanlı, gideceğim günü bekliyorum şimdi. Evden ilk ayrılışım sayılır 3 aylık Bursa maceramı saymazsak. Bir de bu gidişle yavaş yavaş evden kopuşumun ilk basamağı olacak. Heyecanla bekliyoruz...
Ankara bana kendini sevdirmek için elinden geleni yaptı sanırım. Eh, başarılı oldu diyebiliriz.
Sabah 6:30’da AŞTİ’deydim. Tam 1 saat Zeynep’i bekledim üstelik hiç uflamadan :) Hatta nerdesin diye ilk arayışım 40 dakika bekledikten sonraydı. Buluştuk, metroya bindik. Konuşurken ineceğimiz durağı kaçırdık. Yine uflamadan bir durak geri yürüdük. Ankara o saatler için İstanbul’la kıyaslandığında, üstelik merkezi bir yerde olduğumuzu düşünürsek fazla sessizdi. Hani daha önceden demiştim insanı yalnızlığa iten şehir diye… Öyle gerçekten. Ama bundan hiç şikayet etmiyorsun. Benim gibi kalabalık düşkünü bir insan için bile durum böyle.
Uzunca kahvaltı keyfi yaptık. İyi geldi. Aslında kahvaltı çok aman aman olduğundan değil de, ne zaman bir yere yetişme derdim olmadan bir şeyler yapsam, ki bu su içmek kadar basit bir şey bile olabilir, sonsuz keyif alıyorum. Kendime söz verdiğim gibi bütün günü koşturmacadan uzak geçirdim orda da. En kötü ihtimalle iş yerine telefon açar, yarın gelmiyorum derdim.
Saat 10'a yaklaştığında Zeynep idmana, ben de okula doğru yola koyuldum. Zeynep'in tarif ettiğinin üzerine hiç yol sormadan... Biliyormuşçasına :) Gittim, hiç beklemeden, sorun yaşamadan kaydımı yaptım. Ders programı için Ülkü hocayla görüştüm. Ardından Zeki bey ile görüşüp yurdu ayarladım ve tekrar Bahçeli'ye döndüm. Zeynep'in de idmanı bitmişti. Aslında daha makul bir saatte İstanbul'da olmak için dönüşe geçebilirdim ama dedim ya, koşturmaca yok... Güzel bir öğle yemeği yedikten ve 10 kişilik kız takımını memnun etmek üzere gönderilmiş elmalı frozenlarımızı yudumladıktan sonra sinir bozucu ağırlıktaki adımlarımla kızlardan ayrılıp dönüşe geçtim.
Giderken olan endişelerimin hepsini Bolu civarında bi yerlerde bırakmış olmalıyım. 12'sinde gidiyorum artık. İçim rahat, biraz heyecanlı, gideceğim günü bekliyorum şimdi. Evden ilk ayrılışım sayılır 3 aylık Bursa maceramı saymazsak. Bir de bu gidişle yavaş yavaş evden kopuşumun ilk basamağı olacak. Heyecanla bekliyoruz...
5 yorum:
Çok güzel şey öğrencilik ama misal sürekli lisans öğrencisi olmak güzel bir şey değil. Bunu söyleyebilirim:)
Bi insan bu kadar art niyetli olur, bu kadar her şeyi yanlış anlar...
"ama misal yüksek lisans öğrencisi olmak güzel bir şey değil" diye okudum.
Utandım kendimden.
:)
Bir an için benim kötü niyetle bir şey söylediğimi düşündüysen git kendini at köprüden zaten.
senin kötü niyetle söylediğini düşünmedim sirkanım. kötü niyetli diye kendime dedim. sen beni kızdırmak için yapmış olabilirdin en fazla :)
o zaman tamam:)
Yorum Gönder