giderken, oraya yerleşmek de vardı aklıma. şöyle alıcı gözüyle bakmak. baktım sevmek üzre. ama yok. ben ki girdiğim dükkanlarda esnafla konuşmaktan büyük zevk alırım, suratsızın teki oldum orada. insanların arasından sıyrılıp yavaşça tek başıma yürümeyi yeğledim. o da güzeldi gerçi, ama bana göre değil.
görmek istediğim yerlerden bir tanesi daha eksildi; beypazarı. ama liste o kadar uzun ki, ömrüm vefa eder mi bilmem. beypazarı'na gidince tarhana çorbası içmeden, beypazarı güveci, yaprak sarma ve 80 katlı baklava yemeden dönmeyin diye okumuştum hep. hepsi güzel de, höşmelim diye bir tatlısı var ki, insan resmen kendinden geçiyor yerken. alırken özellikle uyarıyorlar içinde peynir yok, farklı bir tatlı diye. öyle, şerbetli un helvası gibi bir şey. haksızlık ediyorum ama bu tanımla. herşey bir yana sırf höşmelim için ayda bir gidilir.
zeynep ve sevinç hanımlar pek güzel ev sahipliği yaptılar, canlar. ankara'da görmediğimiz yer kalmadı desek yeri. anıtkabir, eski meclis, ulus, ankara kalesi, rahmi koç müzesi, tandoğan, kızılay, atatürk orman çiftliği, akçabayır... eller ve ayaklar soğuktan uyuşmuş vaziyette fakat yine de çok keyifli ve dolu dolu bir üç gündü. tek eksiğim sardunyacık oldu. olsun, başka bahara..
sahi, caner'i ankara'ya askere yolladık dün akşam. yemin töreni hafta sonu olabilen bir şeyse üç hafta sonra yine gidebilirim ankara'ya. sırf tren yolculuğu için bile değer zira..
14 Aralık 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder